"aklın ışığı kalbin nuru"

Anasınıfı Rehberlik

 

Kardeş Kıskançlığı

Kıskançlık Belirtileri
  • Çocuk artık sevilmediği ya da sevilmeyeceği düşüncesiyle anneden uzaklaşır, parmak emmeye başlayabilir, içe kapanır, yemek yememeye başlar, zayıflar, kabuslar gördüğünü bahane ederek daha çok ilgi ister.
  • Hem gün içeresinde hem de geceleri aşırı sinirli olabilir. Kendine ya da eşyalara karşı saldırganlıkta bulunabilir.
  • Eğer okula gidiyorsa gitmek istemez. Çocukta baş ağrısı, mide bulantısı gibi psikosomatik belirtiler ve huzursuzluk görülebilir.
  • Hamileliğin son aylarında annenin yorgun, isteksiz oluşu, yeni bebeğe sürekli bir hazırlık içinde oluşu çocuğun anneden hiç ayrılmak istememesine yol açar.
  • Bazı çocuklar kıskançlık duygusunu açıkça ortaya koyarak kardeşine vurma, oyuncağını kırma gibi eylemler gösterir. Açıkça: ‘Ondan nefret ediyorum’ der. Bazıları da ana babasının sevgisini kaybetmemek için aşırı sevgi gösterir.
  • Sık sık ailesindeki bireylere sevilip sevilmediğini sorar.
Öneriler
  • Çocuk kardeşinin olacağına hazırlanmalı, yeni üye geleceği, ortamın her zamankinden farklı olacağı anlatılmalı.
  • Bebek geldiğinde büyük olan çocuğa bebekle ilgili bir sorumluluk verilmeli. (Battaniyesini getirme, altını değiştirirken bezini getirme gibi)
  • Sık sık misafir geleceği, annenin yorgun olacağı belirtilmeli ama bu durumun geçici olduğu söylenmeli, bebeğin ihtiyaçları için onunla biraz fazla ilgilenilmesi gerektiği zamanla düzeleceği aktarılmalı.
  • Somutlaştıramayacağı şeyler söylenmemeli, ‘Seni de en az bebek kadar seveceğiz’ cümlesi kardeşiyle yarışa girmesine neden olabilir.
  • Daha hamilelik döneminden başlayarak baba, anneanne, babaanne ya da ailenin diğer üyeleri zaman zaman çocuğun ihtiyaçlarını karşılamalı. Doğumdan sonra annenin bebekle ilgileneceği zamanlarda çocuk kendini ihmal edilmiş hissetmesin diye diğer aile bireylerinin onunla ilgilenmesine alışkın olmalı.
  • Anne bebekle ilgilenirken baba da diğeriyle ilgilenebilir, ailede iş bölümü önemlidir.
  • Çocuk daha önce alışkın olduğu faaliyetlerden koparılmamalı, parka gitme, hikâye okuma gibi alışkanlıklara son verilmemeli.
  • Yakınlarda sadece bebekle değil diğer çocukla da ilgilenmeyi unutmamalı.
  • Çocuğun bebeğe göre yaşantısının değişeceği durumlar olmamalı, örneğin bebek uyuyor diye hep sessiz olmasını istemek, onu susturmaya çalışmak agresif olmasına neden olabilir.
  • 3 yaşından sonrasında olan bir çocuk bebek dünyaya gelmeden önce anaokuluna gönderilebilir. Ancak önemli olan doğduğu zamanla anaokuluna başlama zamanını kesiştirmemektir.
Asla Yapmayın!
  1. Çocuklarınızdan birini gözbebeği olarak seçmeyin. Siz bunu hissettirmemeye çalışsanız da diğer çocuğunuz durumu anlayacaktır.
  2. Kardeşler arasında asla karşılaştırma yapmayın. Çünkü rekabet; hırs ve kıskançlığı beraberinde getirir.
  3. Asla taraf tutmayın ve hakem olmayın. Çünkü haksız olduğu anne ve babası tarafından onaylanan çocuk, değer verilmeme ve sevilmeme gibi duygular yaşayabilir.
  4. Her çocuğunuzun aynı olmayacağını bilin. Bu nedenle çocuklarınızın kişilik ve isteklerine uygun davranmaya çalışın.
Çocuklarda Paylaşma

Anne-babaların bir kısmı ‘çocuğum oyuncaklarını kimseyle paylaşmıyor, eve gelen arkadaşlarına oyuncaklarını vermiyor ve arkadaşlarının elinden alıp – o benim – diyerek bağırıyor’ şeklinde yakınırlar.

Paylaşımcılık tamamen doğuştan getirilen bir duygu olmadığı için, bunu büyük ölçüde bir arada ve beraber yaşamanın getirdiği, öğrenilen bir duygu olarak düşünebiliriz. Bu duygu bir hazır bulunuşluk dönemi gerektirir. Bazen ebeveynler, çocuklarından gelişim açısından uygun olmadığı halde paylaşmalarını beklerler. Evde birden fazla çocuk varsa paylaşım açısından sorun çıkma olasılığı artabilir ve keza okulda da çocuklar bu sorunu yaşayabilir. Paylaşma konusunda yaşanan sıkıntılar doğaldır ancak önemsiz olmadığı için görmezlikten gelmemek gerekir. Bazı ebeveynler bu durumlarda ‘oyuncaklarını paylaşmalısın yoksa kimse seni sevmez’ şeklinde bir çözüm bulurlar. Ancak çocuğun kim olduğuyla, davranışını ayırmak gerekir. Yani burada sevilmeyen, paylaşmama davranışıdır, çocuk değildir.

Paylaşmak daha çok, sahiplik ve saygı ile ilintilidir. Yani çocukların kendi alanları ve bu alana duyulması gereken saygı ile ilgilidir. Çocuğun kendi alanında; onun oyuncakları, yatağı, giysileri vs. vardır ve bunlar çocuk için çok değerlidir. O istemedikçe bunları paylaşması beklenmemelidir. Onun alanına saygı duyulduğu hissettirilmelidir ve çocuğun da başkalarının alanına saygı duyması gerektiği öğretilmelidir.

Çocuklar 3 yaşına gelmeden, çok çaba göstermeden paylaşmaları beklenmemelidir. Çünkü bu davranışın gelişmesi için bununla ilgili kavramların çocuk için anlamlı hale gelmesi gerekir ve bu da bir süreçtir. 3 yaşından sonra bile paylaşmak kolay olmayabilir çünkü bazen yetişkinler bile bazı şeyleri paylaşmak istemeyebilir ve bu doğaldır.

Çocuklarınıza öncelikle bir başkasının eşyasını ödünç almanın, onunla oynamanın ya da onun özel alanına girilmesinin bir sakıncası olup olmadığını sorarak saygılı olmayı öğretebilirsiniz. Size ait bir eşyayı isteyen çocuğunuza ‘bu bana ait ve bunu paylaşmak istemiyorum’ diyerek, özel eşyalar için saygı duyulması gerektiğine dair bir örnek verebilirsiniz.

Bir oyuncağı paylaşamayan çocuklarınızın elinden oyuncağı alıp, kavga etmeden bunu paylaşabilecekleri bir çözüm yolu bulmaları gerektiğini ve bu yolu bulana kadar oyuncağı vermeyeceğinizi söyleyebilirsiniz. Oyuncakla oynamayı bir zaman sırasına koyarak, kendi sıralarını bekleyerek oynamalarına yardımcı olup bununla ilgili bir planlama yapmalarına yardımcı olabilirsiniz.

Çocuklarınızı gece yataklarında yatırırken, onlardan günün anılarını anlatmalarını isteyebilirsiniz, böylece paylaşmanın sadece nesne paylaşımından ibaret olmadığını, duyguların ve düşüncelerin de paylaşılabileceğini öğretebilirsiniz.

Çocuğun İlk Yılları ve Tuvalet Eğitimi

Doğumdan sonraki birinci yılda bebeğin ilk cinsel duyguları, yıkanma ve altının değiştirilmesi ile ortaya çıkar. Bebek bezinin genital bölgedeki baskı ve hareketi bebeğin hoşlandığı haz verici duyumsamalardır (Yavuzer, 1998;124). Bu dönemde çocuk idrar torbası ya da bağırsaktan gelen uyarı ve duyarlılığı, zevk verici hoş bir duygu olarak kabul eder (Wechselberg ve Puyn, 1999;52).

Tuvalet eğitimi sırasında annenin aldığı birtakım tedbirlerin de çocuğun cinsel hayatı üzerinde olumsuz etkiler yaptığı görülmektedir. Kimi çocuklar büyük ve küçük abdestlerini zamanında haber vermedikleri, henüz bu alışkanlığı kazanamadıkları için sık sık bez ya da iç çamaşırı kirletirler. Kimi anneler daha az bez ya da iç kıyafet yıkamak için çocuklarını çıplak gezdirirler. Bu durumda çocuklardan bir kısmı cinsel organlarıyla oynamaya başlarlar. Çocuğunu, az çamaşır yıkamak amacıyla çıplak gezdiren anneler çocuklarına kötü bir fırsat hazırlamış olurlar, cinsel organı açıkta olan çocuk böylece onunla oynamaya başlar. Bu oynama sırasında özel bir zevk duyan çocuk, yalnız ve boş kaldıkça bunu tekrarlamayı bir alışkanlık durumuna getirebilir. Yine tuvalet eğitimiyle ilgili olarak birçok annenin başvurduğu bir başka tedbir de şudur: Çocukları oturaklı bir iskemleye çıplak oturtup çocuğun küçük ya da büyük abdestini buraya yapması istenir. Kimi çocukların çıplak olarak genellikle metal olan lazımlık üzerinde uzunca bir süre oturmaktan özel bir haz duydukları uzmanlarca saptanmıştır. Hatta bu uzmanlara göre, zamanla bir alışkanlık şekline gelen bu durum, çocuğun ilerideki cinsel hayatında birtakım anormalliklerin doğmasına bile neden olabilmektedir (Çaplı, 1993;191).

Tuvalet eğitiminin, anne ve çocuk arasında uyumlu ilişkilerle sürdürüldüğü durumlarda özerk bir insan olarak, özgürce seçim yapabilme, bağımsızlığını sürdürebilme, suçluluk duymaksızın girişimde bulunabilme yeteneklerini kazanır (Gençtan,1995;37). Tuvalet eğitimi verilirken, annenin çocuğa karşı sabırlı olması, onunla arkadaşlık etmesi, çocuğun kendine olan güvenini artırması, çocuğa onu sevdiğini belli etmesi ve aceleci davranmaması davranışın daha çabuk kazanılmasını sağlayacaktır (Wechselberg ve Puyn, 1999;253).

Anaokuluna Yeni Başlayan Çocukta Uyum Süreci

Anaokuluna başlama hem aile için hem de çocuk için çok önemli bir adımdır. İlk üç yıl içinde çocuk model olarak gördüğü anne ve babasından alabileceğini alır ve kendisine tanınan fırsatlar ölçüsünde bir psiko-sosyal olgunluğa varır; ancak bu gelişim sınırlıdır. İşte bu dönemde okul öncesi eğitim devreye girerek çocuğun gelişim alanlarını destekleyici çalışmalar yapar.

Çocuk, anaokuluna başladığı zaman tüm kurallarını bildiği aile ortamından henüz hiçbir kuralını bilmediği, tanımadığı kişilerin bulunduğu bir ortama girmektedir. Bu yeni durum, tabii ki çocuklarda uyum sorunu yaratabilir.

Anaokuluna yeni başlayan çocukta, başlangıçta belirsizlik ve terk edilme (ayrılma) kaygısı yaşanır. Çoğunlukla koruyucu ve aşırı hoşgörülü aile ortamından gelen çocuklarda bu kaygılar daha yoğun yaşanır. Ancak çocuk ortama alıştıktan ve öğretmenlerini tanıdıktan sonra kaygılar ortadan kalkar.

Bu süreç içinde aileler de birçok kaygı yaşamaktadır. Bazen aileler çocuklarından ayrıldıkları için kendileriyle ilgili suçluluk ve kaygı duyguları yaşarlar ki bu sinyaller çocuğun okul korkusunu arttırıcı bir faktör olabilmektedir. Bu nedenle annenin kararlılığı ve iç rahatlığı çocuğun uyum süreci için çok önemlidir. Yani çocuğun anaokulu başlama sürecinde annenin de duygusal olarak hazır olması gereklidir. Çocuğun ayrılırken duygusal olarak annenin üzüntü ve kaygısını hissetmesi uyum sürecini zorlaştırmaktadır.

Uyum sürecindeki tepkiler bireysel farlılıklar göstermektedir. Bazı çocuklar ilk üç gün ya da bir hafta ilgili ve istekli olur. Anaokulu onun için park gibidir. Ama zamanla annesi ile birlikte olmak ister, sürekli okula gelmenin anlamını yeni kavrar ve tepki gösterir. Diğer bazı çocuklar ise en baştan itibaren anneden ayrılmak istemez. Sınıfa gelmesini, yanında olmasını, annesinin yedirmesini ister ve doğal olarak ağlama gözlenir.

Anaokuluna uyum sağlama konusunda yaşanan sorun yalnızca anneden ayrılma zorluğu değildir. Evlerinde bakıcı bulunan birçok çocuk daha önceden anne ile ayrılığı yaşamıştır fakat ayrılığı güvenli, tanıdık bir ortamda kendi oyuncakları ile beraberken yani kendi evinde yaşamıştır.
Okula başladığında ise bu güvenli ve tanıdık ortamı bulamaz. Yeni çocukların bulunduğu farklı bir ortamdır artık. Örneğin; eşyaları başkalarıyla paylaşmayı kabul etmek onun için oldukça zordur. (Özellikle ben-merkezci olduğu bu dönemde)

Anaokuluna başlama olayı çocuğun toplumsallaşma sürecinde çok önemli bir basamaktır. Okul öncesi eğitim, bir anlamda çocuğun aile dışına attığı ilk adım olarak düşünülmelidir.

UYUM SÜRECİNDE AİLE’NİN YAPABİLECEKLERİ

Ailenin göstereceği kararlılık, sabır, okul öncesi eğitime ve başladığı eğitim kurumuna gösterdiği inanç ve güven çocuğun uyumunu kolaylaştırır.

Anaokulu hakkında çocuğa açıklama yapmak ve anaokulunu tanıtmak uyumu kolaylaştırır. Çocuğun okulu sevmesi ve istemesi uyumu için aile çocukla birlikte okula gitmeli, çocukla okulun her tarafını (grupları, oyun salonlarını, yatakhaneyi, yemekhaneyi, tuvalet ve lavaboları vb.) gezmeli, çocuğu öğretmen ve idarecilerle tanıştırmalı.

Anaokulunun sadece çocukların bulunduğu bir yer olduğu söylenip anne ve babaların bulunmadığı, işe gittiği açıklanmalıdır. Aile çocukla okula geliş gidiş saatleri ile ilgili konuşmalı, sadece belli bir zaman dilimi içinde anaokulunda kalacağı söylemeli, onu alabileceği süreyi onun anlayacağı terimlerle anlatıp, o süreyi geçirmeden almaya dikkat etmelidir.

Anaokulun her gün gidilmesi gereken oyun, arkadaş ve eğitim yeri olduğu anlatılmalı ancak abartılmış ve yanlış bilgi verilmemelidir. Aksi durumda çocuk kendisine anlatılanlarla bulduklarını karşılaştığında aradığını bulamayacak ve okula güveni kalmayacaktır.

Özellikle ilk günlerde çocuk kapıdan teslim edilip kapıdan teslim alınmalı, vedalaşma mümkün olduğunca kısa tutulmalı. Vedalaşmada çocuk ağlamaya başlasa bile ayrılma konusunda kararlı davranılmalı. (Onu öpüp “Ben şimdi gidiyorum” deyin ve geri geleceğinizi söyleyin. Bunun ne zaman olacağını onun anlayacağı terimler çerçevesinde ifade edin. Sonra elinizi sallayıp yolunuza devam edin. İyi olduğunu kontrol etmek için durup arkaya göz atmayın.)

Çocuk anaokuluna birlikte geldiği ebeveyni yanında ağlıyor, onun gitmesine izin vermiyorsa okula bağımlı olmadığı bir kişi tarafından getirilmeli ve okula düzenli devam etmesi konusunda ısrarlı olunmalıdır.  Yakınmaya devam etse bile sakin ve kararlı davranılmalıdır. (Okula düzenli devam etmesi ve karşı çıkmaması durumunda daha sonra verilmek üzere bir takım küçük ödüller de sunulabilir)

İlk günlerde fazla soru sormak, kurumu fazla övmek, ne yediği ile ilgilenmek çocuğun uyumunu bozabilir. Sadece” Günün nasıl geçti?” diyerek kendisinin anlatması beklenilmeli (Çocuğunuzun durumuyla ilgili istediğiniz sıklıkta telefon ederek direkt kurumdan bilgi alınız. (Yedi-yemedi; ağlıyor, oynuyor vb.)

Çocuğun anaokulu reddetmesi durumunda, büyükanne/büyükbaba gibi aileden birinin çocuktan yana tutum göstermesi, ona güç verir ve tepkisini büyütür. Okula gidiş tüm aile bireyleri tarafından desteklenmeli ve aile bireyleri uyum içinde olmalıdır.

Aile kurum ve personel hakkındaki olumsuz duygu ve düşüncelerini çocuğun yanında konuşmamalı, idare ile iletişime geçmelidir. Ayrıca aile çocuğa okulda mutlu olacağını, güvenlikte olacağını, orada onunla ilgilenecek bir öğretmeni olacağını, isteklerini öğretmeni ile paylaşabileceğini söyleyerek çocuğun öğretmenine karşı güven duymasını sağlamalıdır.

Uyum sorunları hafta basından hafta sonuna doğru aşağı ivme gösterecektir. Ancak hafta sonundan sonra bu ivme tepe yapabilir. Bu normal bir süreçtir. SABIR-SAKİNLİK-KARARLILIK bu süreci kısaltıcı faktörlerdir.

Çocuk okula bırakıldıktan sonra (hastalık ve özel durumlar hariç) velisinin bilgisi dahilinde tanıdığa verilmesi; çocuğun kreşe getirildikten sonraki zamanın geçirilmesinde sıkıntı yarattığı için uygun değildir.

Çocuğun Yaşamında Oyun

Oyun sonucu düşünülmeden, herhangi bir amaca ulaşmaktan çok zevk almak amacıyla girişilen bir etkinliktir. Oyun hem bilişsel gelişimin aynasıdır hem de sosyal becerilerin öğrenildiği ve duygusal boşalımın sağlandığı bir ortamdır. Aynı zamanda eğlendirici ve özgür bir eylemdir. Oyun bir yandan çocuğun gelişimine katkıda bulunurken öte yandan eğitici bir değere sahiptir. Bir yandan izleyen yetişkine çocuğun kişilik özelileriyle ilgili önemli ipuçları verirken bir yandan da çocuk için “tedavi” edici özelliğe sahip bir etkinliktir.

Çocuğun duyduklarını gördüklerini sınayıp, deneyip ve pekiştirdiği bir deney alanı olarak da tanımlanabilecek oyun, çocukların çevresiyle ilişki kurmasına, duygu ve düşüncelerini yansıtmasına yarayan bir araçtır. Çocuk gerçek hayata hazırlayıcı deneyimleri oyun aracılığı ile öğrenir. Oyun sırasında çeşitli roller üstlenerek dünyayı kendi duyularıyla algılamaya çalışır. Büyüdüğünde sürdüreceği uğraşlara, üstleneceği rollere oyun sayesinde hazırlanır.

Çocuklar yaşadıkları önemli olayları ve özelliklede aile içi ilişkilerini oyunlarında, konuşmalarında ve davranışlarında dış dünyaya yansıtırlar. Oyun çocuğun iç dünyasını anlatabildiği en etkin yoldur. Anne-babasından şiddet gören, kardeş kıskançlığı yaşayan, anne ve babaya duyulan kızgınlık oyun içerisinde kendini açığa çıkarır. Çocuklar çevrelerinden aldıkları negatif mesajları, oyunda arkadaşlarına ve oyuncaklarına yansıtabilirler. Bu açıdan çocuğu ve içinde bulunduğu atmosferi tanımada oyun önemli bir unsurdur.

Oyun, çocuğun kendi kişiliğini ortaya koymasında ve bazı olumlu özellikleri kazanmasında da yararlıdır. Özellikle doğru davranışların pekişmesi oyun vasıtasıyla daha kolay sağlanabilir. Olumlu karakter özellikleri, uygun oyun ortamında artar ve pekişir. Birçok çocuk oyun aracılığı ile empati yapmayı, başkalarına saygı göstermeyi, karşılıklı diyaloglarda kendi sorumluluğunu fark etmeyi, sabırlı olmayı, kurallara uymayı, stresle baş etmeyi, problem çözmeyi ve liderlik özelliklerini pekiştirmeyi öğrenerek karakter ve kişilik gelişimini olumlu yönde pekiştirir.

Anne babalar olarak sizlerin de çocuklarınızla oyun oynamanız hem aranızdaki iletişimin güçlenmesine katkıda bulunacak hem de çocuğunuzu daha yakından gözlemleme fırsatını sunacaktır. Çocuklarınız için seçtiğiniz oyuncaklar da onların gelişim düzeylerine uygun ve eğitici nitelikte olmalıdır.

Okul öncesi Zihinsel Gelişimi Nasıl Desteklenir.

Zihinsel gelişim nedir? Birçok uzmana göre sorunun bilimsel cevabı, beyindeki düşünce ve düzenleme sistemlerinin gelişimi olarak tanımlanıyor. Bu sistemler şöyle sıralamak mümkün: Dil gelişimi, hafıza, muhakeme, problem çözme, düşünme, hayal kurma ve üretkenlik. Çocuğunuzun sağlıklı bir zihinsel gelişime sahip olmasını istiyorsanız bu sistemlerin hepsinin gelişimini desteklemelisiniz. Çünkü bu sistemlerde olabilecek herhangi bir problem diğer sistemlerin de etkilenmesine neden olabiliyor. Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Zeynep Kızıltepe’nin görüşleri ışığında bu konu hakkında nelere dikkat etmeniz gerektiğini sizler için sıraladık

Anaokuluna giden bir çocuğun en belirgin özellikleri soru sorması ve oyun oynamasıdır. Bu iki temel özellik çocuğun zihinsel gelişiminde büyük öneme sahiptir. Bu nedenle anne-baba olarak çocuğunuza bu iki temel özelliği destekleyici ortamlar hazırlamaya çalışmalısınız.

Oyunun Önemi

Oyun, okul öncesi dönemdeki çocuğun en önemli uğraşıdır. Çocuklar oyun vasıtasıyla sosyalleşme ve duygularını ifade edebilme ortamı bulurlar. Uzmanlara göre, bir yetişkin için “iş” ne kadar önemli ise çocuk için de “oyun” o kadar önemli.

Çocuklar erken yaşlarında genellikle tek başlarına oyun oynarlar, daha sonra etraflarındaki diğer çocukları seyretmeye başlarlar ve onların oynadıkları oyunları taklit etmeye çalışırlar. Bir sonraki aşamada etrafındaki çocuklarla oynamaya ve malzemelerin paylaşmaya başlar. Oyunun en gelişmiş versiyonu diğer çocuklarla aynı amaçlar doğrultusunda ve belli kurallar içinde oynanan oyundur. Oyunun önemli bir parçası olan kural kavramı yaşla gelişir. Oyun oynarken çocuklar günlük hayata dair birçok şeyi öğrenme ve uygulama fırsatı bulurlar. Örneğin paylaşmak, zor durumlarda ortak çözümler bulabilmek ve yardımlaşmak; oyunun çocuklara öğrettiği önemli sosyal özellikler.

Çocuklar oyun oynarlarken onların oyunlarına katılmaktan hiç çekinmeyin. Beraber oyun oynarken onları daha yakından gözleme ve anlama imkânı bulursunuz. Bu durum sizin hoşunuza gittiği kadar onların da hoşuna gidecektir. Onlarla oyun oynarken, her fırsatı bir şeyler öğretmek için kullanabilirsiniz. Oyun hakkında sorular sorun ve onların sordukları soruları mantıklı cevaplarla yanıtlamaya çalışın. Oyun esnasında çeşitli sosyal ilişkileri öğretmek için fırsatlar yaratın (mesela, sıraya girme olgusunu öğretmek için çeşitli durumlar oluşturun; evcilik oyunu içinde bugün çiçekleri sulamak senin görevin, yarın kardeşin sular, ertesi günde ben sularım).

Neler Yapabilirsiniz?
  • Çocuklarla konuşurken konuşmalarınızda çeşitli kavramların geçmesine özen gösterin. (Aşağı, yukarı, dolu, boş…)
  • Hayallerini kullanabileceği etkinlikler oluşturun.
  • Beraber deneyler yapın. (TÜBİTAK kitaplarına başvurabilirsiniz)
  • Kolay bir tekerlemeyi veya şiiri günlük olarak çocuğunuzla beraber tekrarlayın. Onun öğrenmesi sağlayın.
  • Her sabah onunla yeni gün hakkında konuşun, o gün için neler planladığını sizinle konuşmasına izin verin.
  • Çocuğunuza her gün kitap okuyun ve sonrasında okuduklarınız hakkında tartışın.
  • Çocuğunuza çeşitli konular hakkında fikrini sorun. (Bana bugün ne pişirmemi tavsiye edersin?)
  • Onunla beraber sayı sayın. Her fırsatta sayılarla ilgili sorular sorun. (Elinde kaç tane sakız var?)
  • Beraber resim yapın ve yaptıklarınız hakkında konuşarak fikirlerinizi paylaşın.
  • Beraber müzik dinleyin ve ona müzik dinlerken neler hissettiğini sorun.
  • Günlük işleri beraber yapın. Böylece çocuğunuza hem sorumluluk almayı hem de yardımlaşmayı öğretmiş olursunuz.
  • Kolay bulmacalar veya zekâ oyunları alın ve ona bu oyunlarla nasıl oynaması gerektiğini gösterin.
  • Ona karışık halde bulunan nesneleri verin ve ayırmasını isteğin.
  • Beraber yemek pişirebilirsiniz. Hangi yemeği yapacağınız hakkında konuşun, sonra onunla birlikte alış-veriş yapın, yemeği yapmadan önce çocuğunuz için şekillerden oluşmuş bir tarif listesi hazırlayın (mesela kaşık ve şeker şekli çizin ve yanına da 2 sayısını yazın, bu, pişireceğiniz şeye 2 kaşık şeker konulması gerektiğini anlatsın)
  • Lego veya bloklarla oynamasına yardımcı olun, çünkü bu oyuncaklar çocukların yer-yön kavramını öğrenmelerine destek olur.
  • Karşılaştırma yeteneğini geliştirmesi için onlara çeşitli oyunlar alın. (Çeşitli kart oyunları, tombala gibi…)

Sıralanan bu noktaların hepsi çocuğunuzun zihinsel gelişimini olumlu yönde etkileyecek aktivitelerdir. Ancak bu aktiviteleri yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, ona yapıcı eleştirilerde bulunmak ve onu yaptıklarından ötürü takdir etmek. Yrd. Doç. Dr. Kızıltepe bunu önemle vurguluyor ve çocukla beraberken ona “aferin”, “çok iyi düşündün”, “harika bir fikir”, “ne güzel fikirlerin var” gibi çeşitli olumlu pekiştirenler vermenizi tavsiye ediyor.

Okul Öncesinde Coğrafya Eğitimi Verilmeli mi?

Bu sorunun cevabını uzmanlar “evet” olarak veriyorlar ve bu yaşlarda verilen coğrafya eğitiminin çocuğun zihinsel gelişimi için çok önemli olduğunu vurguluyorlar. Çünkü bu eğitim yardımıyla çocuk yaşadığı yeri ve doğayı daha iyi tanıma ve öğrenme fırsatına sahip olacak, çevresine olan ilgisi artacaktır. Ancak uzmanlar verilen coğrafya eğitiminin ileri yaşlarda verilen coğrafya eğitimine oranla çok daha az miktarda ve basit nitelikte olması gerektiğini de kaydediyorlar.

Peki anaokuluna giden bir çocuğa coğrafya bilimi ile ilgili neler öğretilmeli?
  1. Yer ve yön kavramı
  2. İnsanlar ve doğa arasındaki ilişki
  3. Toprağın canlılar için önemi
  4. İnsanların yaşayışları
Yer ve yön kavramını öğretirken:
  • İki yaşından itibaren çocuklar nesnelerin özelliklerini ve yerlerini iyi bir şekilde ayırt etmeye (yakınlık-uzaklık bakımından) başlarlar. Bu nedenle yer-yön kavramını öğretmeden önce onlara çevrelerini ve çevrelerindeki nesneleri keşfedebilmeleri için çeşitli fırsatlar vermelisiniz. Güvenlik problemini hallederek onlara serbestçe dolaşabilecekleri ortamlar sunmalısınız.
  • Çocuklar için yön kavramını öğrenmek oldukça zordur, özellikle “sağ” ve “sol” gibi soyut kavramları öğrenmek 2-3 yaş grubundaki çocuklar için büyük bir problemdir. Bu nedenle çocuklarınıza ilk önce “aşağı”, “yukarı”, “alt”, “üst”, “yanında”, “içinde” gibi kavramları öğretmelisiniz ve mümkün olduğunca çok bu kavramların uygulamasını çocuğunuza yaptırmalısınız.
  • Çocuklara sık sık yön kavramı hakkında sorular sorun, bu deneyim sayesinde çocuklarınız hem daha kısa bir sürede yön kavramını anlamış hem de bu kavramı ifade etmeyi öğrenmiş olacaktır. Çocukların yön kavramını öğrenmeleri onları zihinsel açıdan da geliştirecektir, unutmayın!
  • 4-5 yaşlarına gelmiş çocuklar için ise yön kavramını anlatan sözcükler daha anlamlı olacağından onlara “sağ” ve “sol” kavramını öğretmeye başlayabilirsiniz, ancak bu kavramlar çocukların bu yaştaki algılarına göre de soyut olduğu için kısa sürede anlamalarını beklemek yanlış olacaktır.
  • İnsanlar ve doğa arasındaki ilişkiyi öğretirken:
    Farklı hava koşullarının nasıl oluştuğunu ve değişen hava koşullarında insanların nasıl yaşadığını çocuğunuza öğretebilirsiniz. Mevsimleri tanıtarak işe başlayabilirsiniz.
  • Bitkiler ve yetişme şartları hakkında bilgi verebilirsiniz. Çocuğunuzla beraber manava ya da markete gittiğinizde çocuğunuzun orada farklı bitkileri görmesini ve tanımasını sağlayabilirsiniz. (Örneğin kışın yetişen bitkileri tanıtabilirsiniz.)
  • Hayvanlar hakkında farklı bilgiler vermek için hayvanat bahçelerine gidebilir ya da hayvanların yaşamları hakkında kitaplar okuyabilirsiniz.
  • Toprağın canlılar için önemini öğretirken:
    Bitkilerin toprakta bulunan kökleri sayesinde beslendiklerini, eğer toprak olmasa yaşayamayacaklarını çocuğunuza anlatın.
  • Bazı canlıların toprak içinde yaşadıklarını anlatın ve gösterin. (Örneğin karınca yuvalarını gösterebilirsiniz)
  • İnsanların yaşayışlarını öğretirken:
    Çocuğunuza insanların farklı coğrafi koşullardaki yaşamlarını anlatırken resimli atlaslardan, kitaplardan, dergilerden ve çizgi filmlerden yararlanabilirsiniz. Çocuğunuza görsel olarak sunacağınız bilgiler onların ilgisini daha çok çekecektir, unutmayın…
  • İnsanların zaman zaman farklı yerlere taşındıklarını ve göç ettiklerini anlatın, göç ederken farklı taşıma aletlerini kullandıklarını açıklayın. (Otobüs, uçak, vb.)
  • Farklı coğrafi bölgelerde insanların farklı geçim kaynaklarına sahip olduğunu anlatın. (Örneğin deniz kıyısında yaşayan insanların birçoğunun balıkçılık yaptığını söyleyin)
Okul Öncesi Fiziksel Gelişimi Nasıl Desteklenir? 

Fiziksel gelişim sağlıklı bir yaşamın en önemli parçasıdır. Erken yaşlarda fiziksel gelişime büyük önem verilmelidir, çünkü bu yaşlarda insan gelişimi maksimum hızda gerçekleşir. Uzmanlar “Çocuğun fiziksel gelişiminde oluşan herhangi bir problem kalıcı sonuçlar yaratabilir. ”diyerek anne ve babalara uyarılarda bulunuyor. Bu görüşe katılan Boğaziçi Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği Bölümü yarı zamanlı öğretim üyelerinden Ani Eryorulmaz fiziksel gelişim yardımıyla çocuğunuzun zihinsel ve sosyal/duygusal gelişimlerini de destekleme imkânı da bulabileceğinizi vurguluyor.

Çocukların fiziksel gelişiminde dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan biri yeterli beslenme. Çünkü daha öncede belirttiğimiz gibi bu yaşlarda insan gelişimi maksimum hızda gerçekleşir, çocuğun vücudu bu hızlı gelişime cevap verebilmek için çok miktarda enerjiye ihtiyaç duyar. Eğer çocuklar bu yaşlarda dengeli ve yeterli beslenmezlerse gelişimleri için gerekli olan enerjiyi üretemezler, bu durumun sonucunda gelişimlerinde çeşitler aksamalar oluşabilir. Beslenmeye bağlı gelişim problemlerini önlemek için çocuğunuza dengeli bir beslenme programı uygulamalısınız. Ancak çok miktarda beslenmenin yeterli beslenme ile aynı anlama gelmediğini de unutmayın.

Fiziksel gelişimi sadece çocuğunuzun vücudunun değişime uğraması olarak algılamamalısınız, çünkü fiziksel gelişim yardımıyla çocuğunuzun zihinsel ve sosyal/duygusal gelişimlerini de destekleme imkânı bulursunuz. Çocuklar yeni hareketler denemek istediklerinde onları desteklemeli ve bu hareketleri yapabilecekleri uygun ortamlar oluşturmalısınız. Onlardan yapabileceklerinin çok üstünde hareketler denemesini beklememelisiniz. Yaptıkları hatalarını doğruya giden basamaklar olarak algılamalısınız ve hata yaptıklarında asla onları yargılamamalısınız. Eryorulmaz’ın da vurguladığı gibi yargılanan çocuk bir süre sonra hareketi denemeyi bırakacaktır ve bu durum onun kendine olan güvenini yitirmesine yol açacaktır. Sonuç olarak sosyal gelişimi zedelenecektir. Bunların hepsini önlemek için onu her zaman destekleyin!

2 – 3 yaşlarındaki çocuklar…

Çocuğunuz bu yaşlarda dengeli bir şekilde koşabilir ve kollarını bir yetişkin gibi iki yanda sallayabilir. Yaşının ilk günlerinde çocuğunuzun merdiveni çıkarken her basamakta iki ayağı ile dura dura çıkar, daha sonra her ayağını farklı bir basamağa atacak şekilde çıkmaya başlar. Yine yaşının ilk günlerinde sadece büyük topları yakalayabilirken sonraları küçük topları da yakalamaya başlar. Merdivenin en alt basamağından atlayabilir, ayak ucunda yürüyebilir, tekerlekli şeyleri itebilir, çeşitli şeyler çizebilir ve boyayabilir. Yaşının ileri aylarında üç tekerlekli bisiklete binebilir, parklardaki küçük tırmanma aletlerine çıkabilir, tek ayağı üzerinde zıplayabilir, üstünü giyebilir ve yardımla dişlerini fırçalayabilir. Bu yaşlarda fiziksel gelişimi desteklemek için …

Neler yapabilirsiniz?
  • Çocuğunuzla beraber oyun parklarına gidin ve onu tırmanması, kayması için teşvik edin.
  • Beraber yürüyüşlere çıkın ve üç tekerlekli bisiklete binmesini sağlayın.
  • Beraber kovalamaca ve saklambaç gibi oyunlar oynayın.
  • Beraber hayvanların taklidini yapın ve onlar gibi hareket etmeye çalışın. (Kanguru gibi zıplayın, yılan gibi sürünün…)
  • Birlikte uçurtma uçurun
  • Beraber köpükler uçurun ve onları takip edip yakalamaya çalışın.
  • Diğer çocuklarla beraber oynayabilmesi için gerekli ortamlar oluşturun. (Park gezileri, piknikler, eğlence merkezleri…)
  • Çizim yaparken büyük kalemler kullanmasını sağlayın.
  • Çok keskin olmayan makasları (sadece kâğıt kesen makasları) kullanmasına imkân tanıyın.
  • Farklı boy ve ağırlıkta olan oyuncak bloklardan alın ve onunla beraber oynayın, bu bloklar yardımıyla çeşitli mekanlar yaratın (şatolar, hayvanat bahçeleri, müzeler…)
  • Tahtalardan oluşan bulmacalar (puzzle) alın ve onları yerleştirmesine yardımcı olun.
  • Oyun hamurları alın ve çocuğunuzun hamurları yoğurmasına, çeşitli şekillere sokmasına ve kesmesine yardımcı olun.
4 – 6 yaşlarındaki çocuklar…

Bu yaşlarda, çocuklar bebeklik dönemlerinden kalma kilolarını yavaş yavaş kaybetmeye başlarlar. Vücut yağının artışı yavaşlar ve çocuğunuzun boy-kilo dengesi değişmeye başlar. Boynu uzamaya başlar ve daha önceden kafası sanki omuzlarıyla bitişikmiş gibi olan görünümü değişir. Çocuğunuz artık birçok aktiviteyi kendi kendine yapabilir yaşa geldi; siz sadece, onu bu aktiviteleri yapması için cesaretlendirmeli ve desteklemelisiniz.

Neler yapabilirsiniz? 
  • Çocuğunuzla beraber bisiklete binin, yürüyüş ve koşu amaçlı turlar yapın.
  • Çocuğunuzun, ev işleri için size yardımcı olmasına izin verin. (Çiçekleri sulamak, halıyı süpürmek, alış-verişe çıkmak, toz almak gibi…)
  • İkinizin de sevdiği bir şarkıyı açın ve bu şarkı eşliğinde beraber dans edin ve ritmi yakalamaya çalışın.
  • Çocuğunuz sevdiği bir çizgi film ya da kitap kahramanını çocuğunuzla beraber canlandırın.
  • Beraber top oyunları oynayın (yakalama, fırlatma, itme…)
  • Beraber takla atın.
  • Yere çeşitli şekiller çizin ve çocuğunuzun bu şekiller üzerinde yürümesini isteyin. (Farklı şekillerde yürümesine izin verin.)
  • Ağaçlara tırmanmasına izin verin.
  • Yerde yuvarlanmasına imkân tanıyın. (Evin içinde rahat hareket edebileceği mekanlar oluşturun)
    Bahçede toprağı beraber kazın ve bir ağaç ya da çiçeği dikmesini sağlayın.
  • Beraber çamaşırları ayırabilir ve asabilirsiniz.
  • Bulaşık yıkamanıza yardım edebilir.
  • Çocuğunuza masayı kurması için izin verin.
  • Sevdiği bir içeceği kendi bardağına sürahiden dökmesi için izin verin.